Translate

23 Aralık 2014 Salı

kendi kendiyle konuşana mutlu derler

Ben burayı unutmadım aslında. Hatta şimdi baktım da epeyde özlemişim. Yazmak ne güzel bir eylem değil mi? Kendimle çeşitli yollarla iletişim kurma konusunu deniyorum uzunca süredir. Deniyorum çünkü kendimi doğru anlamak ve doğru anlatmak istiyorum. Deniyorum çünkü ne istediğimi daha iyi bilmek istiyorum. Ne istediğimi bilirsem beni kimse kıramaz. Kıramaz çünkü bu senin seçimindi merve derim. Konuyu dağıtmadan kendimle en güzel iletişimi yazarken kurduğumu fark ettim. İç güdüsel olarak zaten buna yönlenmişim.
İnsanın kendisi ile iletişim kurması ne kadar önemli farkında mısınız? Etrafta her türlü iletişimi kesintiye uğratıcak dikkat dağıtıcı faktör var (aslında tam kelime bu değilde aklıma gelmedi) Benim ne istediğimden öte toplumun ne istediğine bakıp hareket etmek ve onu yapmak kendinden gitgide uzaklaşmak suçlamak mutsuzluk.... işte bunlar hep taciz!
Bunları düşünüp ne olursan ol ama kendinle konuş ve kendini anla merve dedim kendime. Salla başkalarını önce sen kendini anla. Sen kendini anlarsan başkalarının anlaması ya da anlamamasının çokta bir önemi yok. Çünkü insanoğlu bencil bir varlıktır. O an çıkarıyla parelelsen seni anlar değilsen anlamaz. Böyle bir yargının kurbanı olmamalı anlatacakların ya da kendine biçtiğin değerler. Bir de şuna bütün kalbimle inanıyorum insan kendisi ile iletişim kurarsa ne istediğini daha iyi bilir ve o istediklerinin üzerine korkmadan kaygılanmadan gider. Sonunda da elde eder. İnsanın enerjisi mıknatıs gibidir. Sen neysen onu çekersin. Bu yüzden başkalarını suçlamanın yersizliğine hep inandım. Doğru ol. Toplum ya da bir başkasının doğrusu değil kendi doğrun. O zaman ona dair ne varsa etrafında toplanacaktır. Herşeyin başı yazmak :) sağlıcakla kalın

20 Ekim 2014 Pazartesi

varlığım insanlığa armağan olsun

Artık kendimi, bedenimi daha çok seviyorum.  Baştan aşağı herşeyimi bağışladım.

 Bağışta bulunmadan önce kimseyle fikrimi paylaşmak istemedim. Özellikle aileme söylemedim. Onların duygusallığı beni vazgeçirebilirdi. Sonradan söylediğimde biraz duygusallaştılar ama bunu yaptığım için benimle gurur duydular.

Bağış esnasında ise ölümümü düşünmek, toprağa nasıl gömülürüm fikri falan bunlar bir an aklıma gelse de-ki bunlarla ilgili çok şehir efsanesi duymuştum ama öyle de değilmiş zaten- hemen kovdum kafamdan ve ihtiyaç sahiplerine ulaştığı an nasıl mutlu olacaklarını hayal ettim ve "tümü- seçeneğini işaretleyip olayı bitirdim. Benden geriye hangi sevdiğim kalır bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da birilerinin mutlu bakan gözlerini görüp teselli olacağı.

Kendime daha iyi bakıyorum artık. Çünkü şu an bana ait olan herşey başka insanlara da ulaşacak ve onlara yardımcı olacak, onları yaşatacak. Bunun mutluluğu ve sorumluluğunu hissetmek bambaşka...

Umarım ihtiyaç sahiplerine ulaşırım.

Şiddetle tavsiye ediyorum.

Ölümünüzden sonra bir başkasının yaşamasına izin verin. Can verin. Birilerinin bunlara ihtiyacı varken çürümesine izin vermeyin.

Deneyin çok güzel bir duygu.

Hadi harekete geçin! :)

20 Eylül 2014 Cumartesi

fışkıyeyi kim kırdı?

Havalar yine soğumaya başladı. Kış mevsimi deniz kenarında yaşasam bile tam benlik. Akdenizi sevsem de fazla turistik bir yerde yaşadığım için ve buraya uğrayan turistler de "yiyelim, içelim ve seks yapıp dağıtıp gidelim" mantığıyla tatil yaptığı için yaz mevsimi o kadar da eğlenceli geçmiyor. O yüzden kış mevsimi mis. Sonbaharın yanaklarını sıkarım zaten.Hele eylül... Sonbaharla yazın tadının karıştığı en tatlı aylardan. Yağmur eşliğinde yüzmek, denizden çıkıp güneşlenirken çıkan gökkuşağını izlemek. Süpriz yumurta değilde nedir bu ay söyler misiniz bana?

İş yerinde çekilen "bakın ben çalışıyorum" konulu fotoğrafını her mecrada paylaşan insanları görgüsüz buluyorum açıkçası. :) Bunların bir alt türü de kazandığı fakülte önünde fotoğraf çektirenlerdi ki bir dönem iyi eğlendirdiler beni sağolsunlar :D

Çocuklar iyi ki var. Onların dünyasında herşey çok gerçek ve acıtmıyor. En acıtıcı gerçek bile.  Çocukları sevin. Ama güzel sevin. Ayı mantığıyla değil.

Bayanlar ve baylar bu kız ideal kilosunda. Hatta kaçırma payı olsun diye 1 kilo altında. Azmim, iradem ve başarımı ayakta alkışlıyorum izninizle.

day&night


14 Eylül 2014 Pazar

Barcelona Barcelona


Barcelona Barcelona'yı kimler izledi
parmak kaldırsın :)

Sanatın ve aşkın harmanlandığı çok güzel bir film olmuş. Tabi bunun yanında Barcelona'nın güzelliklerine de şahit olmak nefis.

 Film, Amerikalı iki dostun tatil için gittikleri Barcelona da çekici bir ressamla tanışmalarının ardından aşkı tekrar sorgulamalarını eğlenceli bir dille anlatıyor.

Her konuda birbirleriyle çok uyuşan bu iki dost yakışıklı ve çekici ressamla tanışana kadar ilişki konusuna taban tabana zıt bakıyor. Bir tanesi aşkta huzur ve sakinliğe önem verirken diğeri ise aşkta ne istediğini henüz bulamamış ama yakın arkadaşı gibi dinginliğin ona göre olmadığını da çok iyi bilen ve aşkta kapılıp gitmeyi seven, aşkı bulmak için sınır tanımayan bir kadın.

 İşte bu çekici ressam abimizin hayatlarına girmesiyle ikisi de sınırlarını ya da sınırsızlıklarını tekrar sorguluyor. Tabi ressam beyimizin büyük ve hastalıklı aşkı da buna dahil olunca bambaşka bir şamata ortaya çıkıyor :)

Aşk her haliyle ele alınmış ve çokta güzel anlatılmış.

 Bu iki dost  bir kadının iki farklı yönü gibi. Yani her kadın geceleri kafasını göğsüne yaslayıp huzur bulacağı ve her daim emin olmak isteyeceği  adamla bir ömür geçirmek ister. Ama bir o kadar da tekin olamayan suların akışındaki cazibe de kendisine çeker.

Düşüyorum da...  Sonra düşünmek için daha çok genç olduğum aklıma geliyor.  Ama aşkı seviyorum. Hangi haliyle daha çok onu bilmesem de henüz... Her hali başka güzel ve başka acıtıcı.

 O yüzden filmde uçarı kızımızın da dediği gibi: " Ne istediğim konusunda henüz bir fikrim yok. Ama ne istemediğimi çok iyi biliyorum."

Değil mi ya?

22 Temmuz 2014 Salı

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Antalya'nın en kalabalık caddesinde uyuyakalmış.  Ne sesler ne insanlar ne de etrafındaki olaylar.. Hiç bir şeyin farkında değil. Ay örtmüş üzerini. Öpmüş yanağından. O uyanana kadar başında nöbet tutuyor. 







7 Temmuz 2014 Pazartesi

nasıl denir?

Şöyle söyledim onlara "yapmadıklarımla aklı başında olacaksam; bırak hata yapıyım, aptal olayım. Göze aldıklarımla düşmek, korkaklıkla kaçıp ilerlemekten daha iyidir."

6 Temmuz 2014 Pazar

oh

Daha özgür ve daha iyiyim. Geçti şu kadar bu kadar zaman var derken bir kış bitti ve gitti. Artık mevsimlerden yaz, zamanlardan neşe, dinlenme değil eğlenme vakti. Güzel eğlenceli muzik varsa bildiğiniz paylaşın birlikte eğlenelim.
Yaz. Oh beeeeeeeeeeeeeee ohhhhhhhh

23 Mayıs 2014 Cuma

beni çok seven ve bunu sıcacık yürekleriyle hissettiren güzel insanlar iyi ki varsınız. ağlamaklı aradığımda güldürürerek telefonu kapattırdığınız için,  bana inandığınız;''bu olmazsa eğer başka çare buluruz'' deyip derdimi, sıkıntımı, stresimi sahiplendiğiniz, beni '' bitakım nedenler için'' değilde ''bişeylere rağmen'' sevdiğiniz ve hissettirdiğiniz için size minnettarım.
 hiç gitmeyin. hiç bırakmayın. hep olun.

not:bu güzel insanların kıymetini anlamamı sağlayan zorluklar size de sevgilerimi sunuyorum. (nanikkk) :)

25 Şubat 2014 Salı

hadi ben kaçtım

Tanrıya mektuplar yazıyorum şu günlerde. Bir de bir danışmanla görüşüyorum haftada bir. Yanından ayrıldığımda kendimi çok yorgun hissetsem de sonra yavaş yavaş geçiyor etkisi. Ve her seferinde daha hafifliyorum. Çok tatlı bir adam, çokta güzel kafa açıyor. Sen de yap derim ikisini de. Yap, kendini tanı, sınırlarını bil ve hareketlerindeki gerçek amacını gör.

Gelecekte de danışmanla görüşmeleri bırakmamayı düşünüyorum. Bu konuya hala çok cahilce bakanlar var. Sen onlardan değilsin değil mi? Bir danışmanla görüşmek için illa bir rahatsızlığın olması gerekmiyor. Mesela ben kendimle ilgili ilginç bir yolculuğa çıktım bu dönem. Bana ağır gelen her şeyi üzerimden atmak istediğim bir dönemdeyim ve bunu keşfederek, yüzleşerek, savaşarak, yorularak, dinlenerek yapacağım. Yapıyorum da. Yaptıkça kendimi seviyorum. Bunun için kilo veriyorum mesela. Bunun için danışmana gidiyorum. Ders çalışıyorum.

Başıma yazdığım kötü senaryonun hepsi gelince ve ölmediğimi anlayınca ''bundan sonra kötü senaryolar yazıp korkmayacağım hatta yazmayacağım.'' demekle koyuldum bu yolculuğa. Ha yazdım diyelim. Ne olacak yine silerim. :)

Aramak istediğim birisi var. ''Şu şu noktalarda seni anladım. Ama benimde bu noktalarda anlaşılmaya ihtiyacım vardı ve ben bu sonu hak etmedim. Neden böyle yaptın?'' diye sormak istediğim birisi. Onu suçlayarak ya da sorgulayarak değil. Gerçekten haklı gerekçesini öğrenmek istediğim için sormak istediğim Çünkü ben hala ona bu yaptığını konduramıyorum. ''Elbet bir açıklaması vardır'' diyorum. Sonra da ''ama ona yazmam gereken her şeyi yazdım. Anlatma sırası onda ve bana ''sana anlatacaklarım var'' sözünü tutmuş değil. Kim bilir belki unutmuştur.'' diyorum. Duruyorum. Hani bildiğim o kişi verdiği sözü de unutmaz ama bilemiyorum. Neyse. Zaten beni çoktan unuttuğuna ve mutlu olduğuna dair duyumlar alıyorum. Daha neyin kafasındaysam? Neyi ne yapmaya çalışıyorsam? Yani bildiğim adam bunu da hemen yapmazdı ama... ''İnsan hayret ediyor işte'' :)

Bu konu hakkında kafamı çok ütülememeye çalışıyorum o yüzden zaten. Kimin ne söylediği çokta önemli değil aslen. Önemli olan elimdeki gerçekler. Bu yüzden seçtiği hayata saygı duyuyorum. Hemen mutluluğu yakalamışsa da  başarısı alkışlanır ve doğru seçiminden dolayı kendisi kutlanır en fazla. ''Hey koç bana da öğretsene şu yaptığından nası yapıyosun bi bağiiimmmm''(öhöm tamam cıvıtmıyorum)

 Ama ikimizinde çok sevdiği bir bebek var. Onun biraz daha büyümüş o koca yanaklı fotoğrafını ona atamadığımda başlıyor işte devriyelerimde bir hareketlenmeler. Amaan neyse kapattım konuyu.

Dört gözle temmuzu bekliyorum işte ben de ayrıca. Artık halatla falan çekiyorum hatta üzerimdeki sabır toprağını atmak için. Güzel planlarım var tabi bir de. 

Gerçekten beni seven insanlar var hayatta. Planlarımın başında yanlarına gidip onlara kocaman sarılmak var mesela.

 Keşke ''iyi ki'' çiçek olsa. Ne güzel olurdu. Her gün akşam güneşi eşliğinde sulardım onu. Her bir yaprağına da sevdiklerimin ismini verirdim.

AA kendime kadife eldiven aldım sonunda. 

Mutlu musun? diye sorarsan bana. Bardağımın dolu tarafı var, dolu tarafında çok lezzetli şeyler var. Ayrıca başardıklarımı görünce de kendimle gurur duyuyorum. Bunun karşılığı lügatında neyse işte öyleyim.

Hadi ben kaçtım.

Not: Albert Ellis ''Nasıl Mutlu Olunur'' kitabını alınız. 

30 Ocak 2014 Perşembe

*

Nasılsın?
Sana epeydir yazmıyorum. Ben zaten epeydir yazmıyorum. Yazmaya yeltensem aklıma gelmiyor, aklıma gelse yazmaya üşeniyorum.
Geçen gün yatağıma ve sessiz odama bakıp mutlu oldum. Sonra mutlu olduğum anın fotoğrafını çektim. Bak aşağıda o an.
Anlar saklansa sonsuzluğunu korur?
Neyse işte.
Kıyafetlerini çıkartıyorsun, onunla birlikte sorumluluklarını da, sorularını da. Sadece uyku var şimdi. Battaniyen var, yorganın var, kitabın var, kahramanları var,müziğin var, sessizlik var,   hayallerin var, kahramanların var... Neyi istersen onu yanına getireceğin ya da yanına gideceğin bir an. İyi sakla bunu, güzel koru.
Şimdi gitme vakti.

iyi geceler, yedi cüceler (tık).




3 Ocak 2014 Cuma

?

''Bekliyorum, öyle bir vakitte gel ki vazgeçmek mümkün olmasın'' demiş ya şair ben de bu dizenin yanına bu şarkıyı (tık) koyuyorum.

Anla.

''İlk söz dudağında olsun benim adım''

Olmaz mı?