Translate

26 Temmuz 2012 Perşembe

Bir Sana Bir De Bana


Canım Alfred,
Sabahları geç kalkıyorum yine. Yazın sabah güneşi yatağımda. Aklımda kış mevsimi, beynimdeki yapraklar çoktan kurumuş. Birden oluyor. Birden deliriyorum. Birden yalnızlaşıyorum. Birden yalnızlığımda özgürleşiyorum. Sabah uyandığımda saçlarımın arasındaki ter damlalarını hissediyorum. Yatağımla lavabo arasındaki mesafe sabahları daha uzak oluyor. Biliyor musun? Rüyamın ortasında uyanıp, tuvalete gidip geri uykuya daldığımda rüyamda kaldığım yerden devam edebiliyorum. Bundan sonra iş görüşmelerinde yeteneğimi sorarlarsa bunu söylemeyi planlıyorum. Sen ne dersin? Kim yapıyormuş ki başka hem hı?
 Bir bebeğim olsa diyorum Alfred. O kadar zor mu sahiden ebeveyn olmak merak ediyorum. Babası olmasın ama. Taşlar olmasın yolunda. Bulut mavisi bir odası olsun. Tavanında bulutlar olsun. Beyaz bir de beşiği olsun.  Kucağımda mevsimlerin penceremizden geçişini izleyelim. Büyümesin, en fazla 3 yaşında olsun mesela ömrü boyunca. Penceremize bahar mevsiminde çiçek koyalım. Ona hikayeler anlatayım. Birlikte çiçeği sulayalım…
Sonra kelimelerden sen çık. Gel sev onu.  O uyurken karşısına geçip uzun uzun izleyelim. Deliliklerimizle her daim bebekliğe ve babasızlığa mahkum ettiğimiz bebeğin nefes alışverişini dinleyelim. 
 ‘Biz özgürlüğü paylaşıyoruz’ demiştin ya bana özgürlük paylaşılmaz kanımca. Ama varlığın delirmenin katlanılmaz noktalarını çekilir kılıyor.
Bebek uyanacak birazdan sütünü ısıtmalıyım. (hemen yaptım bile onu, sadece sen ve ben göreceğiz sessiz ol) 
Alfred beni yalnız bırak ama yanımdan hiç gitme tamam mı?
Uyandı bile!
Hoşça kal.

24 Temmuz 2012 Salı

sıcaktan buharlaşıyorum

 Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
 Rüyamda bir türlü geçemediğim dersimden  tekrar kalıyordum. Kendimi teselli etmeye çalışıyorum olsun canım diye. Ama alttan alta da tırsıyorum hadi mezun olamazsam seneye de veremeyip diye.
 Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
Sabah uyandığımda başım inanılmaz derecede dönüyordu. İki oda arasını zor geçtim. Bir yerlere tutuna tutuna. Yatağıma sabah güneşi vuruyor. Sabahları nasıl bir işkenceye döndüğünü anlatamam.
   Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
  İnsanların birbirlerine söylemedikleri şeyleri laf sokuşturma şeklinde söylemelerini sevmiyorum. Korkaklık gibi geliyor.
  Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
  Sabah uyandığımda yerleri üç kere sildi. Bir de anlamsız derece de sürekli söylendi. Şanssızlığından falan dem vurdu. Biliyorum hayat ona tüm istediklerini de sunsa huzurlu olamayacak. Bazı insanlar böyledir. Neden yaşadıklarını bilmezler. Kaç yaşına gelirlerse gelsinler ne kendisini ne de çevresindekilere ağız tadıyla bir huzurlanma yaşatmazlar.
  Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
  Alınganlaştığımda doğrudur benim ama insanları da anlamaz oldum. O kadar mı vurdum duymaz olucaz bencilliklere?
  
Uzun uyku, şişmiş yüz, yanaktaki yastık izi, enseyi terleten sabah güneşi.
  Saçmalıklarla da başlansa güne yine de gülümseyebilirim  mesela Tibet Yogası var.

4 Temmuz 2012 Çarşamba

Cümlelerim aklımda hızla dönüyor, karışıyor sonra beyaz kağıdı oluşturuyor.
Ben ve mektuplarım.
Bir de keşfettiğim Eski Bando grubu var.
Akşam Güneşinin dokunduğu her şeyi güzelleştirmesine ne dersin?


Kendime Not: İstanbul'a gittiğinde Eski Bandoyu dinlemeden dönme.

sen de dinle bence buraya tıklayarak başlayabilirsin mesela.

1 Temmuz 2012 Pazar

Arz- Talep Dengesi














3 yıllık öğretim hayatımda iktisatı, bazıları teorilerle, bazıları grafiklerle ve pek çok işkence yollarıyla beynime şırıngalamaya çalıştılar. Çok parlak bir öğrenci olmasam da bölümümün hakkını vermeye çalıştım . Ancak akademinin soğuk yüzü bölümüme karşı hep mesafeli durmamı sağladı.
Ama yine iktisat bilimini hissetmeyi seviyorum. Çünkü dokunduğunda nabzının atışını hissedebilecek kadar yaşayan bir bilim.
Bazen elimi bileğine götürüp nabzını yokluyorum; sıcakta uyutulmaya çalışan bebeği,'' abla eksik koymuşsun biraz daha koy istersen'' dürüstlüğünü,küçük kızın annesine yardım etmesi bahanesiyle oynadığı evcilik oyununu, annenin  çocuğuna sıkı sıkı tembihlediği ''elimi sakın bırakma kaybolursun'' telaşını, eve el kol dolmuş bir şekilde dönmeyi duyuyorum.
Mutlu oluyorum. O soğuk yüzün set koyduğu engeli bir nebzede olsa aşıyorum..

İktisat insan için vardır. İnsan olmadan iktisat biliminin varlığından söz edilemez. Bu yüzden iktisat bilimini anlamak içim teoriler, grafikler, teorisyenlerden öte insanları anlamak gerekir.


Not: İktisatın sıcaklığını hissetmek için Amartya Sen'in kitapları şiddetle tavsiye edilir.