Translate

31 Temmuz 2011 Pazar

turuncunun doğumu

bir palette beklerken, ressam çıkageldi

gözleri bir şeyleri aradı.

bulamadı...

başladı gözlerini karıştırmaya.

derin bir nefes aldı,

kafası çoktan karışmıştı,

başladı ellerini karıştırmaya.

derken derken;
sarının hüznünü, kırmızının sevincini,

sarının ezilmişliğini, kırmızının liderliğini,


sarının boyun eğmişliğini, kırmızının isyankarlılığını,


sarının mufazakarlılığını, kırmızının kışkırtıcılığını,


sarının sakinliğini, kırmızının heyecanını.


sarının suskunluğunu, kırmızının bağırmasını,


sarının terk edilmişliğini, kırmızının terk edişini,sarının hastalıklı halini, kırmızının sağlıklılığını,
kısaca kırmızı ile sarıyı bir araya getiren her şeyi aldı aradığını bulmak için, karıştırdı karıştırdı karıştırdı...
ben doğdum.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

nasıl olur?

uykudan yeni uyanmıştım(çok mu uyuyorum?) bir insanın ölüm haberi kaç değişik şekilde yayılır etrafa. ne kadar türü olursa olsun hepsi cam kırığı olur avuçlarda. sıkıverirsin susabilmek için, kanatırsın ellerini sonra. sonra ''onu'' düşünüp yere pıt pıt damlayan kanları izlersin sakince.ölüm sakinliğince... ölüm tek kişilik değildir. her ölüm bir kaç kişiyi daha beraberinde götürür kanımca.
 -ölen ve ölüm haberini alanlar-
sanatçı ruhlu kadınlara inanıyorum ben. kırılganlıkları canımı yakıyor. okudukça, gördükçe  onları yanlız; yalnızlığım azalıyor. bir kaç ay önce tanıdım didem madak'ı. anlattı, dinledim. şaşkınlıklarına başımı yasladım. kelimelerini saçlarımın arasına doldurdum. nasıl desem? uzunca sustum onu okuduktan sonra, cümlelerinde kendimi buldum. üzüyor ya bazen dünya. ama kimse böyle üzülmüyor. şaşırtıyor ya bazen,kimse böyle şaşırmıyor.
 biz insanlar benzer şekilde sevinç ve hüzün yaşadığımız insanları severiz.
sever miyiz?


gün battı, bulutlar hareket etti. bir kahve fincanı içeride beni bekliyor. yokkuğunda ne şekilde tutup ucundan içmeli? küçük kızın uyuyor, uyanıyor. dünya hala çaresiz, bu çaresizliğe şahit insanlar hala şaşkın. ''hala'' değişimi sevmiyor. ona nasıl sevdiririz?
''hala'' öldüğünü bilmiyor. ona nasıl söyleriz?
belki de söylemeyiz,
pul biber dökeriz üstüne  hayatın''evet çok acı'' deriz.
bak radyo açıldı, kediler evinin önünde saygı duruşunda, çiçekler ağlamaklı.
insanlar?
şşşt... onlar ''hala''da
yaslı pul biber mahallesinden sevgiler
şaşkın biraz da.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

içim döküldü

*birbirlerine dostum diyen iki insan arkalarından neden konuşur ki? bu tip konuşmları dinlerken kendimi kirlenmiş hissediyorum. anlatılan olayları bilmediğimden susup kalıyorum.
*''birden bir mucize olmayacak'' diyordu. amy öldü. alkolden ölmek istemiyorum. iki gece üst üste içtim. dün gece yola çıktığımda kaşınıyordum ve yanma hissini anlatamam bile... bırakmalıyım! bırakmazsam bırakmaktan korkuyorum. ölsem ama mezarıma mandalina ağacı dikilsin isterim. böylece dünyaya mandalina olarak dönerim. güzel olmaz mı?
*insan sevmediği kadınla tatil yapmak ister mi?
*bursa'da ''misi köyü'' denen bir yer var. sevgili canım nazlım sağolsun götürdü beni. nasıl huzur doldum anlatamam. yalnız gidilmeli, ışık gelince gidilmeli, sevgili ile gidilmeli, sevdiğin özel insanlarla gidilmeli.
-akan bir çay var,  suyuniçinde masalar. gökyüzü ağaçların arasından görülüyor. ayağının altından sürekli su akıyor, bazen balıklar gıdıklıyor ayağını. ördekler yanına gelip yüzüne bakıyor. köfte ekmeği harika. ayrıca misi köyü, köy kadınları tarafından kalkınma hareketi başlatılmış bir köy.
-acemler durağından b20 ile gidilebiliyor.
*bir şehrin arka sokakları şehrin insancıl tarafıdır. oralarda bakımlı olma derdi yoktur. çocuklar rahatlıkla yolun ortasında oyunlarını oynarlar. şehrin arka sokaklar, insanları dalıp bir yere uzun uzun baktıkları an kadar düşünceli ve korumasızdır.
-ışık gittikten sonra bursayı daha çok keşfetme telaşındayım. koşturmaca mı anlıyor musun?
-tuhaf bir andı. odasına girdim, evde kimseler yoktu. yatağında bebeği, ayıcığı yoktu. koliler vardı. bir kaç eşyam kalmıştı. ''nasılda yuvam olmuş bu kadın'' diye düşündüm. oturdum yatağına, yastığını koyduğu ve o an yerinde yeller esen yere uzun uzun baktım. bana bıraktığı bardağına baktım, notu aldım. gözlerim buğulandı, cümleleri seçemedim. göbeğimdeki delik çukurlaştı biraz daha. kaçtım kaçtım ama orada odasında yakalandım. yokluğunda bile yine yokluğunu en sakin şekilde hissetmem için bir şeyler yapmıştı. odasına dokundum, evde ondan izler aradım. bir fotoğraf, bir not, orada geçmişte yaşadığına dair izler işte.
-ben giderken yeni birisi yerleşti. bu genellikle gelir başıma yaşadığım yerin benden sonraki insanına şahit olmak, orada kurduğu hayata şahit olmak.
-hayat!
*alkolü bırakmalı, dostluk kutsaldır,ışık, ağaç olurum hiç olmadı

8 Temmuz 2011 Cuma

maşallah deyüüün

bu bardağa sahip olduğumda kaç yaşındaydım tam olarak hatırlamıyorum ama olsa olsa en fazla 6 yaşındaydım. içime doğan 5 ama. ananemlere gitmiştik. bir pazar günüydü kahvaltı yapacaktık. (ananemlerin evi küçükken hep bambaşka bir dünyaya aitmiş gibi gelirdi. ev düzenleri bizim eve göre fazla rahattı.) kahvaltı sofrasını teyzem hazırlıyordu ben de ona yardım ediyordum.  o güne kadar hiç bir ev işine yardımım dokunmayan ben için nasıl bir heyecandı anlatamam. bu bardığı gördüm. öyle ince belli falan değildi. ilk defa böyle bir bardak görmüştüm.(ananemlerin evlerini başka dünyadan zannetmemde bir neden daha: hiç bir ev eşyaları alışılmış değildi) ''ben bununla çay içmek istiyorum, alabilir miyim acaba'' dedim. teyzemde kabul etti.
o günden sonra ne zaman ananemlerin evine gitsem hep o bardakla çay içtim. ben varken o evde kimsenin bu bardakla çay içmesine izin vermedim. bardağa adeta ''namusumsun'' muhabbetini yaptım. ananemlerin evinin bir yerlerinee bir eşyanı koy ona asırlarca dokunulmaz, kırılmaz, o orada bıraktığın gibi kalır, kaybetmezsin. bu bardakta kaldı. ananemlerin evinde onca şey değişti, benim hayatımda onca şey değişti ama ne zaman onların evine gitsem kahvaltı soframa bu bardak kondu. bu bardak hep durdu. 5 yıl öncede artık tamamen bana verildi. bu bardak ilk kez işe (kendimce)  yaramamın hediyesi ve ilk kez ''benim o benim'' diye sahip  olduğum eşyadır. ona bakılınca mutlaka akla gelirim.şimdi evimin rafında. biraz eskimiş- yıpranmış ve çizilmiş olarak diğer bardakların arasında sırıtmakta. en az 15 yıllık cam parça.sadece cam parçası olmayan cam parçası.  hassas ama hala hayatta. 

5 Temmuz 2011 Salı

sakinim


git gide kopuyorum. bağlılıklar korkunçlaşıyor gözümde. bir adama bağlanmak intihar etmekle eş değerde. aslında öyle de çünkü gelir ve giderler. her aşk bir gün biter. sonra bir yatakta şişmiş gözlerle ölünü bulurlar, yıkarlar. tekrar seni dünya kazanına atarlar. nasıl korkuyorum bir bilseniz?
insan yalnızken korkak oluyor. korkularını yenince tek kişilik bir ordu oluyor ama. bir ilişkiye başlayacaksann ordunu kurmadan dokunma bile.
bir adam sevecektim. sevdim değil sevmeye niyetlenmiştim. tam niyet etmiştim ki. onunla paylaşacağım cümleleri ve yaşayacağım hikayeleri bir yatakta kürtaj etti.kürtaj sayım artıyor. bilirsiniz belki bunca kürtaj sonunda hangi hikaye tutunur ki?
bu fotoğraftaki eller...
ben bu ellere çok aşıktım. kitabı tutuşu, sigarayı tutuşu, birayı tutuşu, saçlarını tutuşu, umudunu tutuşu, umutsuzluğunu parmaklarının arasında saklaması...
ellerimin üşümesi hep yalandı sırf ellerinin içine ellerimi sığdırmak için kurulmuş.
''bira içerken saçları uzun
parmakları korkunç ve kalabalık''

ben terk ettiğim adamlarda bile terk ediliyorum.
ben bütün hamileliklerimde kürtaj oluyorum. pantolonumun düğmesi hep kopuyor kürtaj sonrası kapatırken. sokaklar boyu insanlar bana bakıyor.
umutsuzluğumun nedenini anlıyor musun hı!?
*ıssız bir adaya düşşen yanına alacağın üç şey nedir merve?
-  ımmmmm fidelin elleri, fidelin elleri, fidelin elleri.

onu özlemiyorum. onu artık sevmiyorum, onu anlatıyorum sadece hep belli bir düzende takıntı bu ya...
''o diye biri vardı galiba'' diyorum.
ama ellerine hala aşığım!


son kopan pantolon düğmem akşam güneşi zamanında, bir çatının karşısındaki odada bir kuşun ağzının içinde gitti. bebeği dostumun odasına gömdüm. o odada hepimizin ruhu yaşayacak...
hiç bir şey kaybolmuyor nihayetinde

1 Temmuz 2011 Cuma

tespitine kurban

''insan diyet yapacaksa sevmediği yemekleri yapacak. çünkü yiyemiyorsun :)''

made in tomurcuk