Translate

22 Kasım 2013 Cuma

Bunu Blogumda Paylaşabilirim. Hürriyet Benim.


Hürriyet; gündeme dair cesur bir projeyle karşımızda. TBWA\ISTANBUL'un hazırladığı proje kısa zamanda oldukça ses getirdi. Din, dil, ırk, cinsiyet ayırt etmeden bireysel özgürlükleri konu alan projenin amacı Türkiye'nin dört bir yanından insanların hürriyetlerini dile getirmeleri ve seslerini duyurmaları...

Bu proje katılımcıların kendi hürriyetlerini anlatmaları için tasarlandı, katılımcılar videolarını oluştururken ilham versin diye de bir film hazırlandı.

Hürriyet, herkesi kendi hürriyet cümlelerini yazmaya ve hürriyet şarkılarını yaratmaya davet etti. Kullanıcılar içinde kendi fotoğraflarının da olduğu hürriyet filmleri yaratabiliyor ve bu filmleri sosyal medyada dilediğince paylaşabiliyor. Ayrıca seçtikleri mesaj ve fotoğraflarından oluşan bannerı hurriyet.com.tr sayfalarında yayınlanıyor. Kısaca proje tamamıyle interaktif bir proje olarak kurgulandı. www.hurriyetbenim.com üzerinden ilham verici videoyu seyredebilir, kendi video ve bannerınızı yaratabilirsiniz.

"Hürriyet Benim" filmi, daha TV’ye çıkmadan viral olarak sosyal medyada gösterildi ve çok kısa sürede yayılarak; sosyal medyada konuşulmaya ve paylaşılmaya başlandı. Kullanıcıların katkılarıyla yapılan klipleri Twitter'dan #hürriyetbenim hashtag'iyle takip edebilirsiniz.

Ben de kendi videomu oluşturdum ve benim için hürriyetin ne demek olduğunu anlattım. İzlemek için;
http://hurriyetbenim.hurriyet.com.tr/video.aspx?k=WT0YRHZMGNT



Bir boomads advertorial içeriğidir.

19 Kasım 2013 Salı

akşam güneşi düşleri



Akşam güneşinin dokundurduğu her şeyi güzel ve huzurlu kılması gibi bir sihri var bence. Her gün akşam güneşi eşliğinde kulağımda onlarca güzel müzikle yürümeyi seviyorum. İçime, saçlarıma, gözlerime dokundukça güzelleşiyorum. Beni iyi veya kötü hissettiren düşünceleri güneşe tutuyorum. Kötüler güzelleşiyor,iyi olanlar ise katlanarak bana geri dönüyor.  Bugünkü yürüyüşümü paylaşmak istedim sizinle. Belki bir gün birlikte buralarda adımlar atar, güzelleşiriz diye.

Bir de bunu unutmadan buraya(tıkla) bırakayım.














15 Kasım 2013 Cuma

Dünya Badem Günü

'Bende Özledim' dizisi tam da gününde bence. 'Tam'da olmuş bir dizi. Her cuma severek ve beğenerek izliyoruz. Haftanın yorgunluğunu atıyoruz falan. ımmmh yanaklarından makas al, öp.

Aylaklık ne şahane şeymiş. Diyorum ki şimdi kendimi boşuna yemiş bitirmişim  bunca zaman 'hemen iş iş iş' diye. Bir kere hemen iş güç koşturup insanların ortasında bulmayacağım kendimi. Sabah kahvaltısını hazırladığım için çocuk gibi sevinen anneciğimle şahane dakikalar yaşıyoruz mesela. Kahvaltı keyfi ile başlayıp kahve keyfi ile sabah faslını sonlandırıyoruz. Aylağım gibi öğlene kadar uyuduğum yok 8:30'da zınk uyanıyorum. Günü kaçırmak hata çünkü. Spordu, yazıydı, dersti derken gün geçiyor zaten. Uzaktaki dostlarla sohbet muhabbet derken.

Sağlıklı yaşama taktım. Bahçem olsun organik meyve sebze yetiştireyime kadar gittim. Kararlıyım hacı yapıcam. Kefir yapıyoruuum been hey gidi heey. Onu da yapamam mı sandın? Ya bu arada sahilde yürürken bir amcaya rastladım bugün almış kitabını, almış birasını vay arkadaş bir keyifler bir keyifler. Gülümsedim. O da bana gülümsedi. Sahil kasabasında oturmakta böyle bişey sanırım dedim.

Kafamı dinliyorum ben bolca. Kendimi unutmuşum onca stres, savaşın ortasında. Kendimi hatırlıyorum. Bakım yağları, spor, diyet, güzel kitaplar, filmler, müzikler de sağolsunlar bana yardımcı oluyorlar. Kendimi hatırlamam için şu sıralar dosta falan ihtiyacım yok. Bu başka bir şey çünkü. Ben kendime bir evren kuruyorum. Sağlam, korkusuz bir evren olmalı bu bir de bağımsız. Çünkü bir sabah uyandığımda fark ettim ki neyden korktuysam başıma geldi ve hayat o kadar da kötü değil. Hatta o zamanlar hayal ettiğim düzenden daha mutluyum. Olsaydı bu kadar olmazdım sanırım.

Annem uyandırdı aslında beni de. Dedi ki bana ''çok şanslı zamanlar geçiriyorsun. bak kaç senedir uzağında olan kızın yanında. belki  yine gidecek bir yerlere mutlu olmana bak dedim kendime'' gülümsedim. 'evet ya' dedim. evet.

İnsan kendisini unutmaya başladığında boşluklar oluşuyor içinde o boşlukları da bir bağımlılıkla dolduruyorsun. Yemek, insan, içki bla bla sen doldurabilirsin içini.

Ama ben istedim ki ne ben unutayım kendimi ne de başkaları unutsun. Hatta hatırlatalım karşımızdakine, yardımcı olalım. Saçma sapan bağımlılıklara ve duygulara sürüklemeyelim birbirimizi.

Ben küçükken de hep oyunlarda ne kural konduysa ona uydum. Sonra kural koyanlar bir bir gittiler. Kime güvendiysem onun dediğine uydum. Duvarında  ''sadece sizin söylediklerinize inandım''  yazan Fikrim Bar'a sevgiler bu arada. Ama hep unuttum önce karşındaki değil sen gelmelisin kuralını. Unuttum işte. İnandım ya da karşımdakine, dostuma, sevgilime... İşin komik yanı bundan sonra akıllanır mıyım o da muamma. Ama bildiğim bir şey varsa da hep yarım bırakıldım. Neyin sözünü verdiysem kendimi öldürerek sahiden iki elim kanda sözümü tuttum. Ama gel gör ki... Hayatın bu son yarım bırakma hamlesi biraz ağır oldu. Beklemediğim bir noktadan darbe aldım çünkü. Ama ne yapalım.

Yandım, kül oldum biraz bekleyip doğarım bir sabah elbet.

16 Kasım hep dünya badem günü olarak kutlanıcak, hep.

7 Kasım 2013 Perşembe

Muz sesleri




       Muz Sesleri kitabında ''Issız yerlerde kendin için bir evren ol''  diyordu Ece Temelkuran.


Bu da bizim sokak. Muz sesleri eşliğinde geceleri uykuya dalıyoruz. Orada görmüş olduğunuz küçük  durakta yıllardır yenilenmiyor. Öyle. Zaten böylede kalsın daha güzel ve özellikli. Otobüsü beklerken elini uzattığında muz ağacına dokunuyorsun.
Burası bana kendimi iyi hissettiriyor.
Otobüsü beklerken ya da canım sıkılıp balkona nefes almak için çıktığımda muz sesleri sesime eşlik ediyor. Güzel notalar çıkartıyoruz sonra. O notalar yeryüzünün her yerine rüzgarla dağılıyor.
Duyuyor musunuz?

Unutmadan bu şarkıyı da buraya(tıkla) bırakıyorum. Günü güzelleştirme etkisi var kanımca kendisinin.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Bir yatağa uzanmışız. Ben göğsüne yatıyorum. Sen saçlarımı kokluyorsun. ''Beni bırakma tamam mı?'' diyorum durduk yere. Ağlıyorum sonra. Halbuki kavga da etmemişiz. Öyle durduk yere söylenip ağlıyorum. Kış mevsimi, hava kararmak üzere.

O gün mü hissettim dersin?

20 Ekim 2013 Pazar

*










canım didem madak

''maksat yeşillik olsun''

''NELER GÖRDÜM

-Beklenti yoksa hayal kırıklığının olmayacağını

-Kalbin beyninden daha akıllı olduğu

-Seslerin ve düşüncelerin havada uçabildiği

-Kendinize yabancılaştıkça kendimizi tanıdığımızı

-Yılların geriye işlediği zamanları

-Aslında her şeyin aynı şey olduğu

-Küçücük bir şey değişince çok şeyin değiştiğini

-Bazen doğrunun yanlışta gizli olduğunu

-Bütün kitapların bundan bahsettiğini

-Kuralsızlığın en doğru kural olduğu

-Bir noktanın sonsuzluğunu

-Yeni'yi bir yavru kedi gibi koruyup kollamak gerektiğini

-Gerçekse etkisinden belli olacağını

-Hayatın karmaşadan yeşerdiği

-Kazansan da kaybetsen de kazandığını''



OT DERGİSİ ekim sayısı yine çok güzelsin, yine çok özelsin.

15 Ekim 2013 Salı

''sen aydınlatırsın geceyi''

Yumuşacık kalbiyle beni kucaklayan  Nick Drake'e  sevgiler. Bu öyküyü  bu şarkı(tıkla) eşliğinde dinleyiniz.



Bir kafede buluştuk bugün uzun bir aradan sonra. Her zamanki gibi geç kaldım. Bu kez farklı bir masaya oturmuştu. Geç kalmam umurunda bile değildi. Halbuki yolda bahanelerimi sıralarken hangi mimik ve jesti kullanacağıma kadar planlamıştım. Evet, itiraf ediyorum yine uyanamamıştım. Bana çok sinirlenirdi geç kaldığım için, ama şimdi...Ayağa kalktı, sarıldı usulca. Çok özlemişim.

Lafladık biraz...

Sonra durup baktı. ''Saçlarını mı kestirdin sen kısalmış?'' dedi. ''ha saçlarımı kestireli 2 ay oldu aslında bu uzamış hali'' diye yanıtladım bozulduğumu belli etmemek için zoraki bir gülümsemeyle.

Bozulmuştum çünkü; onu upuzun süredir görmüyordum. Görememeyi geçtim haber dahi alamıyordum. O bir tuğla koydu, ben bir tuğla koydum derken aramızda kocaman bir duvar oluşturmuştuk. O ne halde, ben ne haldeyim 3 yıldır bilmiyorduk. Zaman, duvarlar bla bla...

Tam bunları düşünürken garson geldi, menülerimizi getirdi. Ben menüye bakarken, o da gözlerini dikmiş bana bakıyordu. ''Ne oldu?'' dercesine ona baktım.Garsona dönüp''bizim kız menüden bişey seçme konusunda çok kararsızdır. Sen bize iyisimi  biri orta biri sade 2 türk kahvesi yanında da 2 sade soda kap getir?'' dedi. Sonra onay bekler cinsten bana baktı. Şaşırdım. Çocuksu bir sevinçle kafamı salladım.  ''bu arada kusura bakma bizim her zamanki masamıza oturacaktım ama bizden önce kapılmış malesef '' dedi. Sustuk bir süre. Gülümseyerek birbirimize baktık.

Gülüşünde ''korkma bişeyin olduğu yok'' vardı. Güven vardı. ''hala'' vardı. ''hep'' vardı. ''güneş'' vardı. Aramızdaki buzdan duvarlar eridi birden. Hissettim. Mesafeler kayboldu bir anda.

''Hadi bir sigara yak'' dedim. Camel paketini ortaya koydum. Bu kez şaşırma sırası ondaydı. Gülüşümüze güneş taktık. Kaldığımız yerden  sohbetimize devam ettik. Birbirimizin güneşiyle aydınlandık.

30 Eylül 2013 Pazartesi

Martı

Uçmak.
Özgür olmak.
Tek başına, inandıklarının peşinde giderek bir hayat kurmak.
Gücünün tükenmesi ama vazgeçmemek.
Zorlandığım vakitlerde iliklerime kadar yaşadığımı hissediyorum. Evet inandıklarımın peşinden gitmeyi seviyorum. Bunun uğruna zorlanmayı da. Korkmuyorum, korkmuyorum, korkmuyorum. Yaşama tutunurken bedenimde olan tüm kaslarımı hissetmek istiyorum. Öldüğümde ''yaşamayı ne sömürdüm  ama'' deyip  kendi kendime gülmek istiyorum. Tam ortasında, orada ''buradayım, bir yere de gittiğim yok'' diyorum.
 En zor zamanlarımda ''o an''ı hayal ediyorum. Beni sıkan her şeyden kurtulduğum, rahatıma kavuşacağım o an'ı. Bütün ayrıntılarıyla hayal ediyorum hem de.



Ve  Martı kitabında diyor ki: '' düşündüğüm en son hızda herhangi bir yere uçabilmek için oraya vardığını  kabul etmelisin''

Bu şarkıda (tıkla) benden hediye. Bir parça huzur. Kahveler bu kez sizden.

11 Eylül 2013 Çarşamba

Var gücümle tutunuyorum. Yeri geliyor yorulduğum oluyor. Ama dinleneceğim vakti hayal edip tutunmaya devam ediyorum.
Antalya'dayım tekrar.
Bir hikayeyi tamamlamadığında, arkanda bıraktıkların varsa geri dönüyorsun. Deneyimledim. Onayladım. Bir kaç kere hem de.
Başlangıç sürecindeyim. Dünya'nın en korkaklarından olduğum için de  biliyorum ki; korkunca olmuyor. Gideceksin. Yapacaksın. Korkup beklediğinde daha da büyüyor, büyüyor.


Çınar'ı özledim. 

13 Ağustos 2013 Salı

9 Ağustos 2013 Cuma

Evren ------- > 1 Yeni Mesaj

Ekşi sözlükte ''üniversite bittikten sonraki süreç'' ve ''yalnız olmak'' başlıklarının alt alta olması!?

(bknz: çal keke çal)

Tanrıça-3

Meyve olmaktan vazgeçtim, ben artık ağacım.

Tanrıça-2

Toz olmaktan vazgeçtim, ben artık yolum.

8 Ağustos 2013 Perşembe

toplu olmayan kutlama

Yeni ayakkabıların kapı önlerini doldurduğu neşeli vakitlere biz ''bayram'' diyoruz.

Mutlu, huzurlu ve sevdiklerinizle geçsin. Bu video (tıklayın)  kadar da sevimli :)


6 Ağustos 2013 Salı

''Yorgun ve umutsuzsan '' ve bu ruh halinden hiç çıkamam diyorsan ben de seninle ilgili gelecek hayalleri kurmaktan vazgeçeyim mi izninle?
Yani bilmiyorum herhangi bir hayalimin içinden geçtiğinde aşırı renkleniyor, ısınıyor, ortamda tuhaf bir güzellik oluyor. Hani akşam güneşinin son vakitleridir. Sen denizin dibinden suyun yüzeyine bakarsın.'' Bu ışıkta, burada, sadece balıklarla hep kalabilirim'' dersin ya huzurlu huzurlu, bir güvendelik duygusuyla. Böyle bir dünyadan uzaklaşmışlık, kimse bana dokunamazmışlıkla (bu nasıl bir cümle olduysa) heh işte ben o hayallerin içinde de buna benzer şeyler yaşıyorum seninle.
İşin ilginç yanı gerçek olsun diye de her türlü süper kahramanlık gücünü görüyorum kendim de. Ama masanın ucundan sen de tut istiyorum. Çünkü 'kahvaltının mutlulukla bir ilgisi' olduğunu söylüyor Cemal Süreya. Birlikte kursak masayı?
Olmaz mı?

Tanrıça

Kuş olmaktan vazgeçtim, ben artık gökyüzüyüm.

30 Temmuz 2013 Salı

yavaşlamak

'Anımsamak ile yavaşlamanın, unutmak ile de hızın doğru orantılı'  olduğunu söylüyor Milan Kundera.

Bir aralar bolca koştuğumu anımsıyorum. Sadece unutmak için değil huzur bulmak içinde koşuyordum. Sanki dursam sürekli sorularla iyice ateşlendirdiğim cehennemime düşecektim. Cehennem ateşi dediğin vicdandır.

Kendimi haklıyken bile suçlu hissettiren aptal bir vicdanım var benim.

Ama yine de cennette hissetmemi sağlayan umutlarım da var.

Olgun bir ruh yavaşlar. Buna benzeyen şeylerde söylüyor Milan amca. Beni yazmak yavaşlatıyorsa doğru noktadayım.


Sorduğum sorular akşam güneşin de çiçeklerimi sularken cevaplanıyorsa, yani pekte koşmama gerek yok sanırım.

O zaman şimdi mevsimlerin etrafımda dönüşünü izleme vakti.

Yavaşlarken şu şarkıda size eşlik edebilir.

İyi yavaşlamalar. :)




27 Temmuz 2013 Cumartesi

Nasılsın?

Benim son günlerde başım sürekli fır fır dönmekle birlikte gayet iyiyim. Güzel kitaplar, filmler ve müzikler insana güzel geliyor.

'Güzellik kurtaracak dünyayı ve bir insanı sevmekle başlayacak her şey' diyordu Sait Faik.  İnsan kısmı hala kafamda soru işareti olsa da güzelliğin ve sevmenin dünyayı kurtardığına eminim.

Her yeni başlangıç binlerce plan kurduruyor kafanda tabi bunlar için gerekli enerji de umut etmekten geçiyor.

Alfred gerçek olsa diyorum. Belki o zaman bu kadar yalnız hissetmezdim kendimi. Sahilde birlikte bisiklet sürerdik.

Sevdiğin adam değilde yakın bir dostun ruh ikizin olmalı. Çünkü bazı bağlar aşka teslim edilecek kadar... boşluğu sen doldurur musun okuyucu?

Güzel müzikler dedim ya demin bak elimde ŞÖYLE bir şey var.

Nasılsın? Bana kendini anlatsana biraz sen de. Hadi.

7 Temmuz 2013 Pazar

olur ya

Sessiz gecelerde yazmak, müzik dinlemek gibi keyifler var ve bu keyifler ''kahve keyfi'' gibi  dillendirilecek keyiflerden değil. Anlatıldıkça büyüsü kaçacaklardan. Bazen bir şarkı, güzel bir sohbetle paylaşılabilse de yalnızlık olmazsa olmazı...

Otur, yalnızlığına çekil, aç güzel bir müzik ve devamı gelsin...


''Beklentisiz hayat özgürlüktür.'' benim gecemin düşüncesi.  Şu(tıkla) şarkıda yanımda.

Güzel keyifler.

19 Haziran 2013 Çarşamba

Sonra günler geçiyor işte. Hepimiz büyüyoruz. Kafamıza bir şapka veriyorlar. ''At bunu havaya'' diyorlar. ''Şimdiye kadar kıçından terler akıta akıta geçmiş olduğun sınavların, girmiş olduğun streslerin, almış olduğun puanların mükafatı''. Atıyorsun. Büyüdün zannediyorsun.  ''Büyüdük be'' diyorsun.

Kariyer siteleri, başka sınavlar, mülakatlar, maaş, stresler, ay sonu, iş yerindeki dedikodular...

Güzel şeylerde var tabi hayatta. Bence o şarkıdaki gibi değil yani ''biz büyüdük ve kirlendi dünya'' değil. Dünya kirliydi, küçükken ayık değildik, şimdi fark ettik. Ha ama büyüdük mü? Bana sorarsan ben büyümedim.

''Ne zaman büyüyeceksin?'' dersen de insanlara şaşırmamayı öğrendiğim zaman ve umarım hiç bir zaman.

 Şaşırmak; insanın hayata heyecanını taze tutuyor kanımca.

Bir de... Biz böyle çok güzeliz. Yüzümüz gözümüz şişse de, ağzımızda-genzimizde biber tadı olsa da heyecanlıyız, umutluyuz. Çok güzeliz. Biz büyüdük, kirliydi dünya ama güzelleşecek. İnanıyorum, inanıyoruz. Naz demişti bir keresinde : ''inanıncaolmuyordainanmayıncahiçolmuyor'' diye. heh ortaya bir karışık ondan.

29 Nisan 2013 Pazartesi

-sahilde bisiklet sürmek
-sahilde uyumak
-sahilde kitap okumak
-sahilde henüz ısınmamış denize girmek
-sahilde güneşlenmek,
-sahilde müzik dinlemek
.
.
.
.
.
denizi olan bir şehrin en sevdiğim yanı insanlara sırtını dönüp kendinle baş başa kalma imkanı tanımasıdır sana.
tatilde gibiyim.
akdenizde olduğum doğru ama.
güzel günler göreceğiz.
ama öncesinde biraz şekerlemeler, biraz deniz, biraz kum, biraz güneş, biraz kitap, biraz müzik ve biraz da yalnızlığa ihtiyacımız ya da ihtiyacım var.

Not: sevdiğim adamı da özlediğim doğru bu şarkıda özlemek ve sevmek eylemlerine gelsin.

12 Mart 2013 Salı

yağmur yağar taş üstüne

''Yağmur damlasına tutunup yeryüzüne inen küçük cep cinleri dağıldılar dört  bir yana. ''

Hikaye bu kadar, henüz devamı yok yani. Belki hiçte olmayacak. Ama şarkının ortasında böyle bir cümle geçti aklımdan. ''Keşke olsalar'' dedim sonra. Yağmur yağarken nasıl? nerede? kiminle? olmak istersen getirsinler sana, gitsen ya da oraya. Hadi tamam herkese olmasa da gökyüzünden bakıldığında kimin en çok ihtiyacı varsa ona getirsinler ya da onu götürsünler mesela. Ama bana da küçük bir süpriz yapıp gelebilirler.

 Bekliyorum efendim sizi. Islanan saçlarımı kurusunlar diye savururken arasından bulup çıkarmak dileğiyle.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Selam Google,

Bugün sepya rengi bir öğleden sonrası yaşanıyor Alanya'da. Maydonoz suyumu içerken onunda havayla aynı renk olduğunu fark ettim. Güzel bir müzik şimdi her şeyi tamamlar sanırım. Şöyle huzur vereninden olsun. Ben penceremin önüne oturup sokağı izleyebileyim. İlkokuldan çocuklar da sağılıyor. Tüm bunların karşılığını bulmak için acaba sana nasıl bir soru yöneltmek gerekiyor.

Beni deşifre ederek google plus hesabımında yok olmasını sağladığın için sana teşekkür ederim. Bütün bu anlattığım anların kafama takmış olduğun soru işareti çelmesiyle tadını çıkartamadığım içinde teşekkürler!

17 Şubat 2013 Pazar

   Dur ama başka şeyler anlatacağım. Kadını kadın yapan şeyler var. Bir de beni yengeç yapan şeylerde var. Bir de beni Merve yapan şeylerde var. İşte içimdeki tüm ağırlıkta bu meselelerden kaynaklanıyor. Hepsi toplanınca bazen iletişimde hatalar meydana getiriyorum.

 Size soruyorum? Hata veren bir programı kaç kere aynı heyecanla çalıştırmaya çalışırsınız. Ve kaç kere aynı hayalkırıklığını yaşarsınız. Peki ya kaçıncı da kendinize ''aptal'' demeye başlarsınız. Ama ben sürrealist bir tipim kendime ''umutlu'' diyorum. Her seferinde ''bak kızım bu hatalı bir program elin gitmesin bir daha yetti bunca hayalkırıklığı'' diyorum ama istemeyerek de olsa programı açmaya çalışıyorum.Şimdi ne oldum?
Programı açmaya takıntılı tip?

 Kendimi toplumdan önce ben tanımlamazsam çok daha iyi ve özgür hissedeceğim. Bu kadar tanımlara boğarken nasıl özümü bulabilirim ki?

Kendimle konuşuyorum aldırma sen. Bu linke   Deniz Durukan'ın Umay Umay ile röportajını bırakıyorum onu oku.

 iyi geceler
Birşey var. Yazsam olmaz. Yazmasam hiç olmaz.
uyumak ve günü bitirmek en güzeli olacak.

11 Şubat 2013 Pazartesi

hipokondriyak

    Bir keresinde doktora gittim ağrıyan yerime dokunurken, ''lütfen hassas dokunur musunuz? canım çok acıyor da'' dedim. Doktora hastalığımın nasıl olduğunu falan anlattım. Doktorda reçeteye bir şeyler karalamaya başladı. Sonra aynı sorunu dinlediğim arkadaşıma doktorun verdiği ilaçları teker teker söyledim. ''Siz de onlardan mı vereceksiniz?'' diye sordum. Doktor önceden bu rahatsızlığı yaşamadığım için ilaç isimlerini nereden bildiğimi merak etti. Sonra anlattım. O da reçeteyi uzatırken ''bu ilaçları almadan önce biraz zaman tanı kendine, arkadaşınla güçlü bir empati kuruyor olabilir misin?'' dedi. Sonra bende ''aslında hep böyle oluyor...'' diye durumumu anlatmaya başladım. Beni bir danışmaya yönlendirdi.

    Gittim mi? 1 kere. Bu konuya gelmedik bile. (Sanırım çok konuşup konudan bambaşka yerlere gittiğimden oldu bu)
 
    Geçen ablam bir rahatsızlıktan bahsetti. En az 3 günüm kendimde belirti arayıp, bulup'' nasıl tedavi olucam?'' sorunsalıyla geçti.

    Şimdi evdeki 2 gripli zaat var ben sapasağlamım, böyle zamanlarda umudum geliyor. Ya da ''yanlış saatin günde 2 kez doğruyu göstermesi'' olayı  mı gibi bir durum yaşanıyor.

  Hastalık ve tedavi süreçlerinden korktuğum için bu ruh halini yani doktorun deyimiyle kibarca ''haddinden fazla empati kurma hali''ni yaşıyor olabilirim. Bilmiyorum.

   Belki de beni tedavi edecek tek kişi Dr. Oetker'dir.

10 Şubat 2013 Pazar

:)

Bizim apartmanda 3 aylık dünyalar güzeli bir prenses var. 2 saatte bir uyuyor. Ablası da 5 yaşında okula yeni başlamış. Annesi ablasını okul çıkışı almaya giderken bazen prensesi bize bırakıyor. Kucağıma alıp kokluyorum. Çok koku almasam da normalde onun kokusunu alıyorum işte :) kucağımda uyuyakaldığı an kalbimde nasırlaşan yerlerin törpülendiğini hissediyorum.

8 Şubat 2013 Cuma

tavsiye postu :)

Kimi insanlar vardır. '' orada bir dost var uzakta gitmesekte, görmesekte o dost benim dostum'' dersin. İşte  Saklama Kabı (tıklayın) nın yazarı da böyle bir insan.

Kendisinin bonibonluğunu uzun uzun yazabilirim  ama şimdi bu konuya değinmeyeceğim :) Size anlatacağım şey çok başka Saklama Kabının 1. ay şerefine yapmış olduğu 2 etkinlik.

Bunun ilki ; Dex şöleni (tıklayın)   şölen hakkında detaylı bilgi edinmek isterseniz tıklayıp öğrenebilirsiniz ve katılabilirsiniz (tavsiyetavsiyetavsiye)

İkincisi ise; yine birinci ayını doldurması şerefine yapmış olduğu Ödüllü çekiliş (tıklayın) buna da bir bakın derim.

Saklama Kabım :) bloggerlık hayatında başarılar diliyorum. Nice aylara, etkinliklere, postlara :)

6 Şubat 2013 Çarşamba

Bazen elmalarla, armutları toplamadığı için matematiği ayrımcı bulurum. Herşey bu kadar homojen olmak zorunda değil ya.
Bazen Sait Faik Abasıyanık için : ''Burada olsaydı da  ona çay kahve yapsaydım, sohbet etseydik, huzuru ortasından kırıp bölüşseydik'' diyorum.  Sonra açıp  bir hikayesini okuyorum.

29 Ocak 2013 Salı

Düz..
Sıkıcı...


Kaç kere yazdım buraya kim bilir, sonra sildim, sonra tekrar yazdım. Badem altında kahveye ne dersin. Ben kahvenin yanında vişne suyu içerim. Kimse bilmez. Ben bilirim, sen bilirsin.

Başka ne biliyorsun?

İnsanın isterse öleceğini mi?

Cesur olmayı öğret bana. Gerçekleri söylemenin cesaretini. Bazen susuyorum ben. Bazen değil çokça susuyorum. Kırılmasınlar diye. Ama olmuyor. Kırmadan olmuyor işte. Samimi durmuyor sevgiler. Evet illa kırmak lazım. Kırılmakta birazda. Çünkü birisini kırdığın zaman da, ona kırıldığın zaman da samimiyetinden şüphelenmiyorsan o insan var olması gerekiyor hayatında.

Her neyse baştan saralım konuşmaya, nasılsın?

26 Ocak 2013 Cumartesi

Bugün Janset geldi Urfadan. Öğrencilerine karnelerini verip gelmiş. Görmelisiniz fotoğraflarını bir tatlılık, bir heyecan. İlk karneleri tabi. Nasılda heyecanlanırdık biz de? Bir mucizeyle karşılaşmış gibi. Karnede öğrencinin maaşıdır bir nevi.  Belki izin verirse minicik tatlılıktaki bir kaç öğrencisinin fotoğrafını burada paylaşabilirim. Ya da bilmiyorum izin verse de paylaşmayabilirim.

Notos yaratıcı yazarlık kursunu başlatıyormuş ey ahaliii!!! Linke tıklayıp bir bakın derim. Sanırım İstanbul'da yaşayanlar bunun balını kaymağını yiyecek ama. Olsun, şimdilik onlara faydası olsun.

Birbirinden güzel linkler , blogspotlar buldum. Hatta kendi kendime şimdi buldum diye utandım.

Son zamanlarda ne oluyor. Teker teker herkes ölüyor? Noluyor? Dünyanın karnı mı acıktı? Birisi bana cevap versin.

''Biz büyüdük ve kirlendi dünya'' diyen Yeni Türkü bile dünyanın bu kadar kirleneceğinin farkında değildi sanırım.

Reçel yapmak istiyorum. Sen ne dersin? Zor bir seçtim. Meyve adını söylemek istemiyorum. Çünküüüüü birilerine süpriz yapacağım ondan dolayı susuyorum. Detayını daha sonra anlatacağım.
http://zulalmuzik.blogspot.com/

http://writershouses.com/

http://egoistokur.com/

Buyrun gençlik bu da benden size bayram hediyesi. :)
Ne bayramı? Jansetin geliş bayramı/karne bayramı/deliye her gün bayram, bayramı.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Sonra uyandım uykumdan. Kulaklıktan radyo tiyatrosunun sesi geliyordu. Kim konuşuyor diye baktım etrafa. Babam evde dolaşıyordu.( Dedem öldükten sonra iyice fena oldu.) Kötü hissettim. Gece karanlığı iyice çöktü etrafa. Topladım düşüncelerime.Düşüne, kurgulaya uykuya dalmışım...

Sabah oldu. Sabah güneşi yanıma uzanmıştı. Bu güzelliği Çınar'da görsün istedim. Sonra birlikte uyandığımız bir sabahı alıp yatağıma getirdim. Elimi uzatıp Çınar'ı sevdim. Güneşe bakıp ''günaydın'' dedim.

20 Ocak 2013 Pazar

Onlar Türkiye'de anne- baba olmayı yeniden tanımlıyorlar. Nasıl mı? tıklayın