Translate

29 Ekim 2011 Cumartesi

Ağaçların üşüdüğünü hisseden insanlar tanımak istiyorum şu kış günlerinde.
Ağaçların akşam güneşi eşliğinde ne kadar güzelleştiğine şaşıralım birlikte.
Altında güzel sohbetler edelim, rüzgarın yapraklarıyla birleşimi esnasında
 çıkardığı müzikle.
Ağaçlarla dolu bir şehirde, onlarla yaşamak ve onları paylaşmak çok ayrı bir mesele.
Öyle değil mi sencede?
- Bu çocuk gerçektede albino mu acaba?
- Hayır değil.
Her dilde ''seni seviyorum'' değilde ''tanıştığıma memnun oldum'' demeyi öğrenmek istiyorum.

Sevgili ışık...


Yazsam, kar yağsa, ''belki de pia ölmemiştir'' desem, mart gelse, sen gelsen, kelimeler aksa, tüm sokaklara kadın hikayeleri dolsa, dokunmayı bilse insanlar, sahneye çıksak birlikte, yine okusak.
Beyaz gecelere uyusak, beyaz sabahlara uyansak.
Çaydanlık fokurdasa.
Güzel olur dünya.
Çok güzel olur.

27 Ekim 2011 Perşembe

Green Grass(Blogspotumun fon müziği olsa keşke)



başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla

yaklaş iyice, çekinme
yağmurlu gökyüzünün altında dur,
ay yükseliyor ufuktan
trenler geçerken beni düşün,
üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü.
boşluğa karıştım ben
uçuyorum artık havada,
gölgemde dur,
artık herşey benden oluşuyor
.
hava raporunda bugün diyecek ki
yağmur kokusu var havada.
tanrı yıldızları aldı, 
birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırt edilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme
yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine
şakacı kuşlar yakalarız seninle

başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla


(güzeldir)

25 Ekim 2011 Salı

Bak sen şu işe :)




Yolculuğu sevmeyen insanlar tanıdım. Çok şaşırdım. Ben herkesin yolculuğu sevdiğini düşünürdüm. En az benim kadar şaşırırsın sen de.
Bak bu şu sana dizi seti olarak tabir ettiğim ''Görükle'' de bir mekanın duvarında asılı bisiklet. Beni onu sürerken bir hayal etsene. Onu sürerken ne kadar mutlu olacağımı hissetsene.
Mekanın bir duvarında bu asılı, karşısında da dünya haritası. Bu odada içsek? :) Sonra sabah güneşinde yine sahilde bisiklet sürsek. Sen beni geçsen, ben nefes nefese seni geçmeye çalışsam. Sonra durulsak şarkı söyleye söyleye yeni doğan günü güneşe bakıp selamlasak.
Sen yine bana ''insan inanmasa bile bu saatlerde inanası geliyor'' desen ben sana insanların uyku sıcaklıklarından bahsetsem perdesi kapalı odaları gösterip.
Günü selamlamayı, seninle sohbet etmeyi, taklitlerine gülmeyi, her ağaca yazdığın hikayeleri inanmayı öyle özledim ki şapşal:)
Al bisikletinide dünyayı dolaşalım seninle. Yeni hikayaler yazalım. Farklı iklimlerde ruh hallerimiz nasıl oluyormuş öğrenelim. Sonra bir ağacın altında oturup saatlerce gülelim.
Her şeyden önce buyur gelde şu odada iki kelam edip, bir bardak tokuşturalım. Çıkıştada bisikleti çalalım.
Fikrin tohumunu attım, suyunuda verdim hadi ağaç yapma sırası sen de :)
Gitmeden bunu da şuracığa iliştireyim:http://fizy.com/#s/1txngj

24 Ekim 2011 Pazartesi

Özetle



                                                  ''öyle onurlu ki  fakat, düşerken bile
                                          
                  uçar gibi yapıyor neşeyle''


23 Ekim 2011 Pazar

işte bak buydu bahsettiğim sana :)

Bunu sana çok nadir söylemeye çalışıyorum ama her seferinde çıkıyor işte. ‘’ seni çok özledim’’.
Nasılsın iki gözüm?
Hemen hemen her gün duyduğum sesin nasıl olduğunu anlamamı yetmiyor. Yüzünü görmeliyim. Sana anlatmalıyım. Yine havada o uçuşan kelimelere dokunmalı ve avuç içlerimize saklamalıyız. Ve böylece üşüyen ellerimizi birbirimizin cümleleriyle ısıtmalıyız.
Ben o parka gidiyorum ara sıra. insanları izliyorum, çocuklara gülümsüyorum. Haziran'ı izlerken nasıl olurum ki diyorum. Seninle Haziran'ı parka götürsek nasıl olur diyorum. Sonra oturup sana yazıyorum tüm bunları.
Hadi gel seninle parkı gezelim şimdi. Önce ağaçların arasından geçelim. ‘’Bu ne ağacı ışık? ’’ Bak eğil, hani şu ağaçların arasından sızan gün ışığını görüyor musun? Bak gözlerini şimdi yeşile çeviriyor hani! Bu ağaçların arasından sızan gün ışığı değilde hayatın seni sevişi sanki. Dünya masum bir şekilde yanağını okşuyor gibi. Gibi gibi gibi…
Şu bankta oturan bedenim şimdi çirkin yazımla sana yine bir mektup daha yazıyor. İnsanları anlatıyor sana. Yeni hayatına giren ve daima olsun istediği geçmişten beri var olan çok sevdiği herkesi. Sevmedikleri yok orada. Biliyorsun dedikoduyu sevmiyor.
( Tuhaf kızım aslında tek başına yolda yürürken bile arkamda hep birilerinin hayali beni takip ediyor. Bazen onlar için insan istemiyorum etrafta. Bir müzik ve bir pencere kenarı…)
 Şuradaki salıncak sırası, şuradaki kaydırakta çeşitli şekilde kaymaya çalışan çocuklar, bebeğin yüzüne vuran akşam güneşi, bebeğin huzuru, onu sallayan kadının annelik duygusu, hafif rüzgarda sallanan yapraklar, yokken bile var olabilenleri cenneti ve çatılar...
Yol çizgileri daha renkli olsun.
Kızın

feist- the park

22 Ekim 2011 Cumartesi

Mektup ve ben,
Çirkin yazım ve kağıt,
Sokak ve müzik,
Yolculuk ve sırt çantam,
Düşünelim dilersen biraz daha seni, sonra seslenelim arkandan ''gidince arada yaz bana'' diye.
Dilini bilmediğin yerlerde ağla, kendi yaralarına merhem olmayı öğrenirsin yavaşla. Sonra hiç bir kadını evine film izlemeye çağırma. Direkt bak ve ''seni istiyorum'' de. Belki sonradan daha güzel anılırsın.
Çatılar ve kuşlar,
Kuşlar ve masumiyet,
Battaniye ve sığınmak,
Yabancı.
Sevgiler.

''İnsan en çok yalnızken bir tane daha kendisinden doğuruyordu içinde ''korkma!'' diyesin diye''

18 Ekim 2011 Salı

Hayata toz pembe bakmıyorum. Sadece insanları iyi niyetle ve güzel cümlelerle selamlıyorum.

blues festivalinden



Anı :) Tam bu esnada iskender'in hatun kesmesi?
Arkadaki adama ne demeli.
Dedeğğğ :)


Halbuki o bagetler zannetmiştim ben de.
Kandırıldık agam
Konser esnasında, karanlıkta hiç masa altındaki çantadan bir şey aradın mı? Yapma! fena şey :)


 Sevdiğim insanlarla en güzelinden bir geceydi, en güzelinden müziklerdi.
Fidel'i gördüm. Birden birisi elimi tuttu. Bir baktım. Sarıldık sonra. İki sayı arasındaki sonsuz sayılar bazen üstümüze akıyor. Hala dost sıcaklığımızı korumamız ne hoş şey.
Semat, İskender,Sinan, Hülya, Göker en kocaman gülümsemeli nice güzel gecelere :)

9 Ekim 2011 Pazar

Ve o pencere önleri günleri geri geldi. Yalnızlıkları küçük bir battaniye altına, yağlı saçları şapkanın altına, fazla kiloları da montun altına saklayabiliriz artık. Bir pencere kenarından izleyebiliriz insanları. Tam bizi fark edecekleri sırada perdenin arkasına saklanabiliriz. Yalnız ellerimize eldiven geçiririz onlarıda saklarız. Çirkin ayaklarımızıda  kalın çoraplar hatta hatta patiklerle saklayabiliriz. Botumuzdan gelen seslerle gıcırdatabiliriz zemini.
Güneş'i bulutların arkasına ittiririz. Tanrıdan istenilen raporlar yürürlüğe girer bu esnada. Sisli gecelerde dönerken fransızca şarkılar dinler yalnız dans ederiz boş sokaklarda.

Önüm arkam sağım solum ebe söbe!...