Translate

25 Şubat 2014 Salı

hadi ben kaçtım

Tanrıya mektuplar yazıyorum şu günlerde. Bir de bir danışmanla görüşüyorum haftada bir. Yanından ayrıldığımda kendimi çok yorgun hissetsem de sonra yavaş yavaş geçiyor etkisi. Ve her seferinde daha hafifliyorum. Çok tatlı bir adam, çokta güzel kafa açıyor. Sen de yap derim ikisini de. Yap, kendini tanı, sınırlarını bil ve hareketlerindeki gerçek amacını gör.

Gelecekte de danışmanla görüşmeleri bırakmamayı düşünüyorum. Bu konuya hala çok cahilce bakanlar var. Sen onlardan değilsin değil mi? Bir danışmanla görüşmek için illa bir rahatsızlığın olması gerekmiyor. Mesela ben kendimle ilgili ilginç bir yolculuğa çıktım bu dönem. Bana ağır gelen her şeyi üzerimden atmak istediğim bir dönemdeyim ve bunu keşfederek, yüzleşerek, savaşarak, yorularak, dinlenerek yapacağım. Yapıyorum da. Yaptıkça kendimi seviyorum. Bunun için kilo veriyorum mesela. Bunun için danışmana gidiyorum. Ders çalışıyorum.

Başıma yazdığım kötü senaryonun hepsi gelince ve ölmediğimi anlayınca ''bundan sonra kötü senaryolar yazıp korkmayacağım hatta yazmayacağım.'' demekle koyuldum bu yolculuğa. Ha yazdım diyelim. Ne olacak yine silerim. :)

Aramak istediğim birisi var. ''Şu şu noktalarda seni anladım. Ama benimde bu noktalarda anlaşılmaya ihtiyacım vardı ve ben bu sonu hak etmedim. Neden böyle yaptın?'' diye sormak istediğim birisi. Onu suçlayarak ya da sorgulayarak değil. Gerçekten haklı gerekçesini öğrenmek istediğim için sormak istediğim Çünkü ben hala ona bu yaptığını konduramıyorum. ''Elbet bir açıklaması vardır'' diyorum. Sonra da ''ama ona yazmam gereken her şeyi yazdım. Anlatma sırası onda ve bana ''sana anlatacaklarım var'' sözünü tutmuş değil. Kim bilir belki unutmuştur.'' diyorum. Duruyorum. Hani bildiğim o kişi verdiği sözü de unutmaz ama bilemiyorum. Neyse. Zaten beni çoktan unuttuğuna ve mutlu olduğuna dair duyumlar alıyorum. Daha neyin kafasındaysam? Neyi ne yapmaya çalışıyorsam? Yani bildiğim adam bunu da hemen yapmazdı ama... ''İnsan hayret ediyor işte'' :)

Bu konu hakkında kafamı çok ütülememeye çalışıyorum o yüzden zaten. Kimin ne söylediği çokta önemli değil aslen. Önemli olan elimdeki gerçekler. Bu yüzden seçtiği hayata saygı duyuyorum. Hemen mutluluğu yakalamışsa da  başarısı alkışlanır ve doğru seçiminden dolayı kendisi kutlanır en fazla. ''Hey koç bana da öğretsene şu yaptığından nası yapıyosun bi bağiiimmmm''(öhöm tamam cıvıtmıyorum)

 Ama ikimizinde çok sevdiği bir bebek var. Onun biraz daha büyümüş o koca yanaklı fotoğrafını ona atamadığımda başlıyor işte devriyelerimde bir hareketlenmeler. Amaan neyse kapattım konuyu.

Dört gözle temmuzu bekliyorum işte ben de ayrıca. Artık halatla falan çekiyorum hatta üzerimdeki sabır toprağını atmak için. Güzel planlarım var tabi bir de. 

Gerçekten beni seven insanlar var hayatta. Planlarımın başında yanlarına gidip onlara kocaman sarılmak var mesela.

 Keşke ''iyi ki'' çiçek olsa. Ne güzel olurdu. Her gün akşam güneşi eşliğinde sulardım onu. Her bir yaprağına da sevdiklerimin ismini verirdim.

AA kendime kadife eldiven aldım sonunda. 

Mutlu musun? diye sorarsan bana. Bardağımın dolu tarafı var, dolu tarafında çok lezzetli şeyler var. Ayrıca başardıklarımı görünce de kendimle gurur duyuyorum. Bunun karşılığı lügatında neyse işte öyleyim.

Hadi ben kaçtım.

Not: Albert Ellis ''Nasıl Mutlu Olunur'' kitabını alınız.