Translate

27 Aralık 2011 Salı

Aramızda






Biz bazen Alfred'le çok konuşuyoruz, çok gülüyoruz, çok susuyoruz. Birlikte çok çok yaşıyoruz. Bu yüzden diğer insanlara az az kalıyoruz. Kızıyorlar bize. Tebessüm edip bu meseleyi kapatıyoruz biz de.
   Sigara içmem normalde. Sigara kokan bir kadın olmayıda asla istemem. Ama gel gör ki ne zaman onun yanına gitsem, havada rüzgarlıysa hele! camel paketini çantama atıyorum. O birşey anlatırken çantamdan paketi çıkartıyorum ve sigarayı dudaklarımın arasına sıkıştırıp ona doğru eğiliyorum. O dünyadan kopmuş cümlelerini sıralarken nefes almadan, cebinden çakmağı çıkatrıyor ve ellerini rüzgara siper edip sigaramı yakıyor.( Bunu yaptığının farkında bile değil. )O an elleri başka güzel, Alfred başka güzel, o sigara başka keyifli... Bir nefes sigaradan çekip, üfledikten sonra gülümsüyorum ona. Cümlesinin ortasında neye tebessüm ettiğimi bilmeden o da gülümsüyor bana. Durup uzun uzun gülümseyerek bakışıyoruz. Ona güzel gülümsüyormuşum öyle diyor. Belki de bu yüzden...
    Alfred ile aramızdaki bağa "folie a deux" deniyormuş. Aynı cümlede bile birlikte yer almamalıymışız. Bense bu ilişkiye kısaca "Alfred" diyorum. Böylesi daha iyi ve anlamlı. Ayrıca Alfred olmasa yani hiç olmasa nasıl denir? Yok yok! Peki ya ben olmasam o? Elini nereye koyacağını bilemez diğerlerinin yanında. Ahmaklar bunun farkında değil.
Bir saniye Alfred tuvalete gitmişti iki saat önce, bu kadar uzun sürmemeli değil mi? Of! Onu bulmalıyım. Hoşçakal.

25 Aralık 2011 Pazar

Bir gece evvel ''artık ayrılmalıyız'' diye başını yastığa koydu. Yıpranıyordu, yıpratıyordu. Ama lanet olsun başka bir adama dokunduğunu düşünemiyordu.Onsuz hayal kuramıyordu.
O sahilde, o dolunayın altında, o mavi bakışların ışığında ''daima''ya inanmıştı. Ama olmuyordu işte daima yıpratıyordu onları.
Sabah oldu tekrar tartışmaya başladılar. ''gelmiyorum yanına bu yılbaşında'' dedi adama. Adam ''geleceksin!'' dedi.  Sustular bir süre.sonra  ''belkide sonsuz diye bir şey yoktur ha ne dersin?'' dedi kıza adam. Zaman dondu bir anda. Akmadı, akmayacaktı artık. ''Daima'' kırıldı o anda.  Bir şey diyemedi bir süre sonra ''belki de'' dedi.
 Sonra ağlamalar ve ayrılık vakti geldi. '' bırakma beni, gönderme dünyaya'' diye yalvardı son kez kız. Dolunaydan Dünyaya düştü hemen ardından.
Yeni bir yılın eşiğindeler. Babasını arıyor kız. Ağlayarak ''lütfen oraya geleyim bilet al bana nolursun'' diyor. Onları özlediği için ağladığını düşüyor babası.Küçük kızının öldüğünü anlayamıyor
Sonrasını pek hatırlamıyor kız o günlere ait.
Sadece evine giderken terminalde görüyor kendisini. Yanında kocaman bavulu, oturmuş kalmış o masada. Otobüs saatini bekliyor. Otobüs kaza yapsın ve tek ölen ben olayım diye dualar ediyor.  Karşısına noel anne elbiseleri giymiş ucuz kadınlar oturuyor.İzin bile almadan pat diye. Bir adamı anlatıyorlar. İş arkadaşlarıyla fingirdeşmesini. Kadında az aşifte değilmiş hani bak bak!!!!!!!!!
''neredeyim ben!?''  acısını dibine kadar hissediyor.
Evine ulaştığında annesinin bakışını hatırlıyor sonra.
Ağır geliyor çok ağır.
Bir daha o adamı öpememek, yanında uyuyamamak, onunla gülememek, kış günlerinde onunla ısınamamak, onunla sokaklarda aylaklık yapamamak, geleceğe dair hayaller kuramamak, ona yemek yapamamak, Haziran'ı onsuz yaşamak, onsuz yolculuklara çıkmak...
Çok inanmıştı, çok savaşmıştı hayalleri için. Hatta ilerlediği yollar vardı da.
Her şey o kadar ağır ki.
Aradan yıllar geçiyor, yeni bir yıl geliyor. Kız biraz daha büyüyor. Yeni insanları deneyimliyor. Yeni göz renklerine karışıyor gözleri. Ve kızın bavulu tekrar toplanıyor. Şimdi kızın içinde tuhaf bir korku. Olaylar, acılar      canlanıyor beyninde. Halbuki... olmaması lazım anlıyor musun? Çok yol gitti. Oluyor ama. Çaresi yok. Başını eğiyor önüne. Kimseye söylemeden unutamadığını o adamı ve asla unutamayacağını paşa paşa acısını yaşıyor.

Aklında bir yaz akşamı, vakitlerden güneşin batış vakti, iklimlerden Akdeniz, dizinde sevgilisi, ellerinin arasında kumral saçları, birbirlerine bakıyorlar uzun uzun. Uzun yollar tepip, hayata dair ne  varsa savaşıp, kavuşmuşlar sonunda. Birden nereden geldiklerini anlamadıkları bir müzik doluyor sahile, adam elini uzatıp yanağını okşuyor kadının. Gülümsüyolar birbirlerine. Ve müzeyyen senar 'ın şarkılar seni söyleri tüm sahile doluyor.
Daima vardır bayım! bunu böyle biliniz. Bu ilişki de yılbaşı öncesi soğuk bir kış gününde değil, sahilde eliniz yanağımdayken sonlandı.
Huysuz ve tatlı kadınınızdan  sevgiler, saygılar... 

-hold me
-i can't

24 Aralık 2011 Cumartesi

Bok herif

Sana Geldim

''çok yorgun ve huzursuzum'' dedi sarılıp ona. Sonra kollarının sıcaklığında eriyip ağlamaya başladı. Saçlarına yavaşça  huzur dokundu, dolaşmaya başladı.
 Martıların kanat sesi duyuldu dalgalı saç denizinden. Birileri heyecanla simit attı martılara,bir şair iki dizelik şiir yazdı, bir adam sevgilisine aşkını itiraf etti, birisi martılarla notaları birleştirdi kendince dünyayı sevdi.
Elleri saçlarının arasında dolaştıkça huzur somutlaşıyordu bedeninde. Gözleri bir bebeğin uykudan uyanışı kadar ıslak ve saf bakıyordu artık. Göz göze geldiler sonra. Gülümsediler. Böyle zamanlarda konuşmak yasaktı. Bu gizli anlaşmaya sessizce uydular. Cennetinin güçlü gövdesine yaslandı tekrar, gözlerini kapattı. Huzura gözyaşıyla ıslanmış parmaklarıyla dokundu. Bütün gece iç geçire geçire uyudu.



Bülent Ortaçgil- sana geldim

22 Aralık 2011 Perşembe

Atak

Elleri titredi. Onu dinlerken elleri titredi. karşısında o bunlardan habersiz eski bir aşkını anlatıyordu. Bir sabaha nasıl çaresiz uyandığını, kaçışlarını...Dünyayı tekinsiz buldu. Bir kanepede uyuyakalsa, biri üstünü örtse. Geçmezdi. Dünya tekinsizdi o esnada ve hiç bir şey bu gerçeği yok edemezdi. Yok olmak istedi. Yanlarından geçen birileri masaya selam verdi. Yok olamazdı da. Derin ve sağlıksız bir nefes aldı.
...
Yatağına gittiğinde not defterini açtı ''cümleler kelimelere, kelimeler hecelere, heceler harflere dönüşüp karışıyor bazen. Toparlayamıyorum. '' yazdı.

Yastığa başını koydu, uyku ölüm halini içine çekti.

Atak

Elleri titredi. Onu dinlerken elleri titredi. karşısında o bunlardan habersiz eski bir aşkını anlatıyordu. Bir sabaha nasıl çaresiz uyandığını, kaçışlarını...Dünyayı tekinsiz buldu. Bir kanepede uyuyakalsa, biri üstünü örtse. Geçmezdi. Dünya tekinsizdi o esnada ve hiç bir şey bu gerçeği yok edemezdi. Yok olmak istedi. Yanlarından geçen birileri masaya selam verdi. Yok olamazdı da. Derin ve sağlıksız bir nefes aldı.
...
Yatağına gittiğinde not defterini açtı ''cümleler kelimelere, kelimeler hecelere, heceler harflere dönüşüp karışıyor bazen. Toparlayamıyorum. '' yazdı.

Yastığa başını koydu, uyku ölüm halini içine çekti.

3 Aralık 2011 Cumartesi

İktisat Yolunda iİerlerken

İnsan onuru önemli şeydir azizim. Bunlardan konuşalım bence bu haftasonu uzun uzun. Aynı maaşı almak değildir eşitlik. Aynı sosyal haklara sahip olmaktır. Sana sadece ''insan'' olduğun için saygı duyulmasıdır. Yoksa kimsenin gözü yok hesap bakiyesinin bol sıfırlı olmasına.
Gayri Safi Milli Hasılanın artması değildir refaha kavuşmak. İnsanca yaşamak. Paradan geçmeyen en azından tek yolu para olmayan bir yolda derin bir nefes almak, ağaçlara dokunmak, çiçekleri koklamak, yol arkadaşında tatlı tatlı sohbet etmek ve ilerlemektir.
İnsan onuru diyorum sana. Üssün altına böcek gibi hissettirdiği Dünya'da. Nasıl desem insanı en çok ne mutsuz diyor dersin? Düşün bence. Makina değiliz. Cebimizdeki para nefes almamızı sağlayan tek şey değil. Araç sadece
-Gel kaçalım.
Şunu da dinle.

2 Aralık 2011 Cuma


Fotoğrafta çalan şarkıyı duyuyor musunuz?
İşte bu.
Dakik fakat simetrik olmayan saat.
Şehrin çatılarının izleneceği bir pencere.
İçinde her hissi barındıran koltuk.
Yorgunluk.
Kırmızı elbise.
Siyah uzun çizme.
Gramafon.
Çiçekler.
.
Yorgun kadın
Hayallere dalmak(evet tam olarak bu)

.
...
Huzur arayan, korkmaktan yorgun düşen ve içinde kaçma isteğini barındıran bir dalmışlık var bu koltukta hissediyor musunuz siz de?