Translate

10 Mayıs 2011 Salı

biz bir hayal kurduk

günlerden bir gün...

masal gibi bir hikayesi var  aslında. mesela içinde kahramanlar var, mesela içinde temiz güzel çocuk yüzleri var, mesela içinde hayaller var.
dedim ya masal gibi bütün masallar birer hayal ürünü olarak yola başlar. sonra temiz güzel çocuklar eşliğinde belki rüyalarda, belki bir gün o çocuğun bile bilmediği bir yerde gerçek olur. aslında her şey bir masalla başlar.
k.ö.y projesinin de bir masal olduğunu düşünüyorum ve masallarla büyümüş ve gerçek anlamda masalın ne demek olduğunu bilen çocuklar eşliğinde de geliştiğini düşünüyorum. aslında anlatacağım çok şey var ancak daha zamanı var.
bir kaç cümle kurmak lazımsa:
söze çocuklardan başlamak isterdim, yağmur çamur dinlemeden her hafta sonu giden çocuklarla devam etmek, söze bu projeyi başlatan kahramanlardan ve bu gün bir çocuğun fotoğrafını çekerken hissettiğim gelecekte belki de sevgilisine ya da yakın bir dostuna üniversiteye gelişini anlatırken : ''işte bu k.ö.y projesinin o zamanki ekibi ben daha ilkokuldayken bizim okula gelmişti, bizi üniversiteye şenlikleri için getirmişlerdi. o günden beri bu okula girmek benim hayalimdi ve bu projede yer almak''  demesiyle bitirmek
bir günde 4 iklimin yaşandığı  şehir burası, masalların deli saçması olduğunu düşünenlerle o masalları gerçekleştiren insanların bir arada yaşadığı şehir burası.
gökkuşağı dengesiz havaların ürünüdür, gökkuşağı yağmur sonrası açan güneşin ürünüdür.
bugün kampüste kocaman bir gökkuşağı vardı  ve oradaki herkes tüm renklerine boyandı. bu gökkuşağında çocukların, hayallerin, umutların, emeklerin, yorgunlukların ve daha pek çok şeyin rengi vardı.
K.Ö.Y projesine dair anlatılacak çok şey var ve hepsi teker teker anlatılacak yakında K.Ö.Y KAHVESİ. DERGİSİYLE birlikte.
yaşamak güzel hayallerle birlikte.

''biz bir hayal kurduk''

2 Mayıs 2011 Pazartesi

''o'' o mu?

''kelimeleri fazla sıkıyorduk konuşurken. bu yüzden birbirimizden koptuk işte.''

onu arıyordum. denklem basitti belki de yapılacak yöntemleri sırasıyla yapmıyordum ve ondan bu kadar karışıyordu kafam. etraftaki bokpüsür bir takım insanların varlığı da elbette işimi daha da zorlaştırıyodu. bir gün gökyüzüne baktım. kaybolmuyordu seslerimiz, alkollü vakitlerde gökyüzüne  yansımalarımız bile vardı ve en mutlu anlarımızda böyle yansıyıp gökyüzüne, ardından fotoğraflarımız yollanabilirdi. evet olabilirdi!


onu arıyordum. aslında çokta basit hareketlerde bulunmalıydım. ancak tanımamışlığımdan dolayı kendimi zor olan pek çok hareketi basit olarak algılayıp tüm kaslarıma zarar veriyordum ve yatağa çivilenip yürüme özgürlüğünden mahrum kalıyordum.


''onu ararken, yeri sabitken neden kendimi kaybediyordum ki?''


sürreal çalışmalarım oluyordu. küçük cümleler kuruyordum. küçük cümlelerime büyük adımlarımı saklıyordum ve karanlık bir köşeden karşıma çıkıp ''ceeeee!'' diyorlardı.

onu arıyordum. her şeyiyle seveyim istiyordum. 
kendime her yanlışımda sokak ortasında düşen çocuğu döven anne gibi davranırken mi yapacaktım bunu?
koku almadığım halde pis koktuğumu hissettim bir gün.ılık bir duş aldım. sevdiğim kitaptaki o cümleyi okudum. yokuştan yukarıya en sevdiğim müzikleri dinleyerek çıktım. rüzgar saçlarımı dağıttı. ellerimi uzattım, saçlarımı düzelttim. bir bebek bana gülümsedi. tam da sokağın en anlamsız yerinde kendimle karşılaştım. gülümsedik saygılı bir şekilde. sevdim. kendimi cümlenin en anlamsız yerinde sevdim ben, sokağın en anlamsız yerinde buldum.
anlamsızlıklar için kaybettiğim kendimi böyle bulmam süpriz değil de.
kendime ''o'' diyecek kadar yabancılaşmam şaşırtıcı sahiden.

AMA

''ben işemedim miki işedi''