Translate

23 Haziran 2012 Cumartesi



Mutluluk  anlatılmıyor. Ya da benim melankoliyi seven cümlelerim mutlu olunca saklanıyor. Bilmiyorum... Uzun süredir yazamıyorum ama onu biliyorum
Biriktiriyorum ben de içimde. Bir gün kelimeler akıp gidecek. Paniklemenin anlamı yok yani.

Şimdilik mutluluğu doya doya içiyorum.
Şerefinize.


Bu şarkıyı da buraya bırakıyorum.


21 Haziran 2012 Perşembe

21 Haziran ve Zeki Demirkubuz Hatırası



  Çınar hatırlattı bugün gece ve gündüzün eşitlendiğini. Sevindik ikimizde. Ama yanlış hatırlamışız gündüzün geceden daha uzun olduğu günmüş bugün. Aslında ben de öyle biliyordum ama Çınar deyince inandım.
İnsan sevince inanıveriyor hemen ne yapsın?
Geçen sahilde güneşleniyorum. Bana kakao yağı sürersem güzel bronzlaşacağımı söyledi. (Bronzlaşamak istemiyorum bu yüzden 17-18:00 saatlerinde denize gitmeyi tercih ediyorum. Bu güneş ışığı iyi kalpli değil çünkü.) ''Ben de evet biliyorum. Bilmem ne ağacının yaprağını da sürüp güneşlenirsen teninin rengi yeşile dönüyormuş'' dedim o da inandı.Sahilde o kadar güldüm ki insanlar dönüp baktılar. Hem çok komik geldi hem de çok hoşuma gitti bu kadar saçma sapan bişey söylediğim zaman bile bana inanabilmesine.

AYRICAAAAA:

Bak ben bugün  ne buldum:





1. sınıftaydım o zaman. Zeki Demirkubuz bizim okula söyleyişiye gelmişti. Sonra Sinema Topluluğu olarak misafirimizle birlikte Tophane'ye gidip  sohbet etmiştik. Sinemadan, Bursa'dan, insanlık hallerinden... hemen hemen her şeye dokunmuştuk sohbetimizde. Onunla sohbet etmek satranç oynamak gibiydi. Vereceğin cevabı bile bile karşısındakini doğru analiz edebilmiş mi diye sorusunu soruyordu.İnsana dair her şeyi çok iyi çözümlemişe benziyordu.
 Bir olayı anlatırken dikkat ettiği ayrıntılar,  filmlerinin başarısının nedenlerinden bir tanesini ortaya koyuyordu.

Uzun lafın kısası uzun bir süre sonra (3 yıl kadar) bu fotoğrafa rastlamak, o geceyi anmak, o gece kadar güzel oldu.

Yağmurlu Antalya'dan sevgiler.

Buyrun bu da  ''Masumiyet'' filminin en baba sahnelerinden bir tanesi





15 Haziran 2012 Cuma

Kaybolana

Nereye kaybolduğunu merak ediyorum. Gelsem bulur muyum acaba seni. Sokaklarda koşabilirim, nefes nefese kalabilirim, yorulabilirim. Sonra geçip o kafeye senin gelmeni bekleyebilirim. Sen gelmeden neskafeni söylerim. ''Vişne suyumu o gelince alacağım'' derim.
Kahven soğumadan gel.
Beni korkutmadan gel.
Öldüğüne inanmadan gel.

GEL!

11 Haziran 2012 Pazartesi

Haziran yazısı yazmak istiyordum. Oturup yazmaya fırsatım olmadı. Oturunca da anlamını nasıl anlatacağımı bilemedim derken şimdiye kadar durdum.

 Çok özel ve anlamlıdır kendisi benim için. Haziran ilerledikçe, zamanda aktıkça anlattıracak bana her güne yeni bir kelime ekleyerek.

Çınarla terminalde vedalaşırken sanki bir daha kavuşamayacakmış gibi ağlamamıza ne dersin? Otobüse adım attığım andan itibaren özlemeye başladım kendisini.

Haziran diyorum: Doğuyorum ben bu ayda. Sonra biliyor musun? Ya birileri giriyor hayatıma ya da birileri çıkıyor hayatımdan, büyüyorum bildiğin. Sonra sınav sonuçlarımı üçbuçuk atarak bekliyorum. Seviniyorum falan.

Alanya'ya geliyorum. Sahilin dolup boşalmasını izliyorum. Terle uyanıyorum. Annem tarafından hazırlanmış kahvaltıya oturuyorum. gece gördüğüm rüyayı anlatıyorum mıymıy. Ve ve ve ve annemin birbirinden güzel yorum kabiliyetiyle güne merhaba diyorum.

Bugün dolapları temizledim. Temizlik iyidir. Çöp kutusu gereksizleşmiş eşyalarla doldukça rahatlarsın. Güzelce bir kitabım ve playlistim beni bekliyor. Böyle hakkını vereceğim Haziranın.

Hakkını vere vere yaşayacağım seni.

Bu da benden Haziranda terminal vedalaşmalarına ve gözyaşlarına

zort!

Gaza getiren insanlardan daha çirkindir gözümde gaza gelen insanlar.